Bir çok şeyi yanlış anladık ve yanlış yaptık. Yanlışlarımız doğru, doğrularımız yanlış yaşandı. Bir ölüm birde ağlamak hayatımıza yanlış kodlandı. Ölümden korkar, ağlamaktan utanır olduk. Hâlbuki hayatımızda utanacak ne de çok şeyimiz var. Sevgi göstergesi olan ağlamak, kavuşma özlemi olan ölüm hayatımızın bir gerçeği değil midir.
Sevgiliyi sevgiliye kavuşturan gerçekten insan neden korkar, arzularını neden öteler, mutluluğu, huzuru, saadeti, merhameti neden göz ardı ederde kavuşmanın olmayacağını düşünür. Hâlbuki kavuşmak son bulmak değil bir başlangıçtır. Yola çıkan dönmeyi değil varmayı hesaplar. Yola çıkmaktan neden korkar ki insan, yola çıkacağını bile bile. Yolda kalmamak için ağlamak lazımdır.
Gözlerin ağlaması ruhun gülmesidir. İçi ağlamazsa bir insanın yüzü asla gülmez. gece ağlamayan gündüz gülemez, ağlamayanın gülmesi sırıtmak olsa gerektir. Buda bedene ve ruha rahatsızlık verici bir şeydir. Ağlamasını bilmeyenin hayatı yarındır.
Ağlamak bir şikayet, bir isyan, bir itiraz, bir başkaldırı olarak ta algılanmamalıdır. Bir çocuk düşünün; annesinin şiddetinden korkar ama merhametini keşfetmiş ve isteklerini hep ağlayarak dile getirmek sureti ile yaptırmaz mı. Şefkati, muhabbeti, aşkı, sevgiyi yaşamak istiyor isek eğer bir yaşında ki çocuklar gibi Yaratıcımızın huzurunda ağlayarak, asıl sahibimize sığınmak akıllıca olmaz mı.
Ağlamak Allah'a sığınmaktır. Kul bir çocuğun annesine davrandığı gibi davranmalı, Yaratıcısı karşısında acizliğini dile getirmelidir. Ağlamak; Rab olanı bilmek, kendini rızıklandıranı kabul etmek, Diri olanın Allah kendisinin fani olduğunu hatırlamak, yaratanına başkaldırmamaktır. Kul olduğunu hatırdan hiç çıkarmamak, Aziz olan karşısında baş eğmektir. Baki olana kavuşmaktır. Emin olandan eminliği öğrenmektir.
Unutma: Ağlayabiliyorsan yaşıyorsun demektir.