Yokken var olan,değerken değersizleşen,onurlu iken onursuzlaşan,sevilirken nefret edilen,birleştirmek yerine ayrıştıran,vermek yerine toplayan,konuşurken ölçüsüz ve isnatsız,yaşarken kibirli,kendini yüce gören,hastayken tedavi etmenin adı olsa gerek akıl tutulması. Zaafiyetler ile dolu hayat sürenlerin,kendi ölçüsüz fikrini dayatmaya ve savunmaya kalkışanların bu bakışları, hastalıklı bir bakış acısı değilmidir?. "Akıl tutulması psikolojik ve manevi bir hastalıktır. İman zafiyetinden kaynaklanır. En büyük etken aldanmadır. Aklın durumu, aynen güneş ve ay tutulması gibidir. Güneş ve ay tutulduğunda, güneş ya da ayın önünü kaplayan şey, güneş ya da ayın ışığına engeldir. Akıl tutulması yaşayan kimsenin hali de böyledir. Bu hal, insan aklının sağlıklı çalışmasına engel olur. Bu durumu yaşayan insanın mantık süzgeci çalışmaz .Dolayısıyla söyledikleri ve yaptıklarıyla çevresindekileri şaşırtır,hayretler içine düşürür." Bu ifadeler bazılarını kızdırsa da yazmaya devam edeceğiz. Çünkü akıl tutulması bir hastalıktır. Bu hastalık tedavi edilmediği sürece hasta ile birlikte içinde bulunduğumuz toplum gemisinde birlikte batacağız. Bir meselenin hakkıyla anlaşılması ve değerlendirilebilmesi için bakış açısına, bir ölçüye ihtiyaç vardır. Bakacağımız konu din ise dinin temel kaynak ve ölçüsüne,, ekonomi ise iktisat ilminin kriterlerine, ahlak ve kültür ise o toplumun değer yargısı olan örf ve adetlere, adalet ise o ülkenin hukuk sistemine bakılmaz mı?. Dini acıdan örneklendirecek olursak.Bir toplulukta kendine miras bırakılan toplumu yok saymak,dışlamak,emanetleri pervasızca kullanmak,akıl almaz söylevler ile hayat sürmek,ay bile olamamışken güneşin yerine göz dikmek,yakınlarına imtiyaz,vakıf mallarını hoyratca kullanmak,israfta sınır tanımamak akıl tutulması değilde nedir. Konuşmayı bilmezken,konuşma hakkının olması,bilinmez iken bilinmek,yokluktan varlığa geçişini sağlayan niğmete nankörlük akıl tutulması değilmidir?.Bizim oradalarda bir laf var ''itibarsızın itibarı olmaz diye''itibarını kendinden mi sandın. Allah'ın kölesi Abdullah Çetin FARUKİ'den alıntılarla Akıl tutlmasından nasıl kurtulunur örnekler vereyim.''Aklın buyruğuna girmeden, yaşamın kötülüklerine karşı başarı kazanılamaz.Akıllılar, sözlerini altın tartan bir terazide tartarlar.Kendine akıllı kılavuz edinmeyen kimsenin yaptığı iş, sonunda kendi gönlünü yaralar'' bunlar konuşulurken sen nerelerdeydin,bilmezmisin.Yani kılavuzu karga olanın burnu misali.'Yalçınlığın(Hırcınlığın) ile zekiliğin sende kalsın. İnsanın akıllıca hareket edebilmesi için üç yol vardır; birincisi, yapacağı şey üzerine düşünmektir ki bu en asil yoldur. İkincisi, önceden yapılmış iyi bir şeyi taklit etmekle olur, bu en kolay yoldur. Üçüncüsüne gelince bu en acı yoldur ki, deneyerek ve uğraşarak bulduğun yoldur.Şimdi soruyorum bulduğun yol, yol mu?. Sahip olmadığı şeylere üzülmeyen ve sahip olduklarına sevinen, akıllı insandır demez mi hep Üstat Abdullah Çetin FARUKİ.''İnsanlara yapılacak en büyük iyilik, onlara akıllarını kullanmayı öğretmektir'' diye emretmiyormu Peygamber Efendimiz(S.A.V).Akıllı ol,Akıllı kal,Akıllı yaşa,Akılla öl,öl ki akılda müsbet kalasın.
Akıl tutulması
Köşe yazarı Alaattin Güneşer'in 'Akıl tutulması' adlı makalesi.