İnsanlara bugüne kadar algılayanın beyin olduğu öğretilmiştir. Oysa beyni analiz ettiğimizde karşımıza, diğer canlı organlarda da bulunan protein ve yağ moleküllerinden daha farklı bir malzeme çıkmaz. Yani beyin dediğimiz ışık ve sesten yoksun et parçasında, görüntüleri seyrederek yorumlayacak, bilinci oluşturacak, kısacası “ben” dediğimiz şeyi yaratabilecek bir şey yoktur. Bu noktada karşımıza çıkan gerçek açıktır: Gören, işiten ve hisseden varlık, madde ötesinde bir varlıktır. Bu varlık “canlı”dır ve ne madde, ne de görüntüdür. Bu varlık vücut görüntümüzü kullanarak önündeki algılarla muhatap olur. İşte bu varlık “ruh”tur. Allah Kuran’da şöyle bildirir: Sana ruhtan sorarlar; de ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.” (İsra Suresi, 85)
Muhatap olduğumuz dünya, gerçekte ruhumuzun gördüğü algılar ise, o halde bu algıların kaynağı nedir?
Bu soruya cevap verirken dikkat edilmesi gereken gerçek şudur; biz maddeyi sadece hayalimizde görürüz, dışarıdaki aslı ile hiçbir zaman muhatap olamayız. Madde bizim için bir algı olduğuna göre, “yapay” bir şeydir. Yani bu algının bir başka güç tarafından yapılması, daha açık bir ifadeyle yaratılması gerekir. İçinde yaşadığımız maddesel evreni yaratan ve sürekli yaratmaya devam eden üstün bir Yaratıcı vardır. Nitekim o Yaratıcı, bize indirdiği kitap yoluyla Kendisini, evreni ve bizim neden var olduğumuzu anlatır. O Yaratıcı Allah, kitabının ismi ise Kuran’dır. Göklerin ve yerin, sabit ve kararlı olmadığı, Allah’ın yaratmasıyla varlık buldukları ve O yaratmayı durdurduğunda yok olacakları bir ayette şöyle ifade edilir:
“Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Ant olsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, Kendisinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim’dir, bağışlayandır” (Fatır Suresi, 41)
Allah’ın her şeyi sarıp kuşatması, bize şah damarımızdan yakın olması nasıl oluyor?
Maddesel varlıklar Allah’ı göremezler, ama Allah, Kendi yarattığı maddeyi her şekliyle görür. Yani biz Allah’ın varlığını gözlerimizle algılayamayız. Ama Allah bizim içimizi, dışımızı, bakışlarımızı, düşüncelerimizi tam olarak kuşatmıştır. O’nun bilgisi dışında, tek bir söz söyleyemeyiz, hatta tek bir nefes dahi alamayız. Dış dünya sandığımız algıları seyrederken, yani hayatımızı sürerken de bize en yakın olan varlık, Allah’ın Kendisidir. Kuran’da yer alan “Ant olsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.” ayetinin sırrı da bu gerçekte gizlidir. (Kaf Suresi, 16) Bir insan kendi bedeninin “madde”den oluştuğunu zannettiğinde bu önemli gerçeği kavrayamaz. Çünkü “kendi” zannettiği yer beyniyse, dışarısı olarak kabul ettiği yer kendisine 20-30 cm gibi belirli bir uzaklıkta olur. Ama madde diye bildiği her şeyin zihnindeki algılar olduğunu kavradığında, artık dışarısı, içerisi, uzak, yakın gibi kavramlar anlamsızlaşır. Allah kendisini çepeçevre kuşatmıştır ve ona “sonsuz yakın”dır.