Her insanın hayatında iyi ya da kötü unutamadığı hatıraları vardır. Nereden ve nasıl başlayacağımı yazının sonunu ise nasıl bitireceğimi bilmeden bir giriş yaparak başlıyorum. Ben, ömrünü futbola adamış ve gelecekte iyi bir futbolcu olmak için mücadele veren gençlere o uzakları yakın eden koca yürekli, futbol aşığı bir adamın kızıyım. Aslında dedim ya yazıya nasıl başlayacağımı bilmezken konu ‘baba’ vasfı olunca duygular birbir dökülmeye başladı bile. “Harun Aydoslu” ismini iyi ya da kötü şekilde çarşıda, pazarda, sokakta yani neresi olursa olsun duyduğum da her zaman gurur ve onur duyuyor, gözlerime duygu yüklemeden asla ve asla ediyorum. Evin ikinci çocuğu olarak baba sevgisini hep futbol ile yaşamış, hüznü ve mutluluğu zorlu bir deplasmandan alınan ya da kaybedilen üç puanlarda buldum.
Babam, müsabakalara gittiğinde gece yarılarına kadar annemle birlikte uyumaz ve beklerdim. Hani derler ya, kız çocuğunun ilk aşkı “babasıdır” diye. Bendeki sevgi de bu terimi kanıtlar derecesine keskin mi keskindi. Mağlubiyetle geldiklerinde ona moral vermek, galibiyetle eve geldiğinde ise o mutluluğu paylaşmak tarif edilemezdi.
Köşe yazısının devamı için tıklayın