RENGARENK GÖZLÜ ÇOCUKLARIN, ALIN TERİYLE HELALİN MÜCADELESİNDE OLAN BABALARIN, ÇADIRDA YAŞAYAN ANNELERİN UMUT DOLU DÜNYASI: “MEŞE KÖMÜRÜ”
KARA DUMANLARIN ARASINDA GEÇİP GİDEN HAYATLAR
Şehir merkezinden kilometrelerce uzakta, duman ve ateşin arasında koşuşturan, elleri ve ayakları kömür karası, saçları rüzgarla dağılmış çocuklar. Ateşten kazanılan ekmek parasının ve ortalığı kaplayan kara dumanların arasında geçip giden hayatlar. Bu hikaye, mangal kömürü üreticilerinin ve doktorluktan, müzisyenliğe kadar birbirinden farklı hayalleri olan küçük çocukların hikayesi.
KÖMÜRÜN HİKAYESİNİ HİÇ MERAK ETTİNİZ Mİ?
'Mehmet etleri getir. Kömür tutuştu' bu cümleyi hayatınız boyunca kaç kez kullandığınız. Belki de her pikniğe gidişinizde. Peki, gürül gürül yanan kömürü izlerken, o kömürün hikayesini hiç merak ettiniz mi? Gelin sizi, Kırıkkale'nin Delice ilçesine yüzlerce kilometre öteden gelmiş, çocukları ile birlikte çadırlarda yaşayan kocaman bir aileye misafir edelim.
BURADA YAŞAM PEK İYİ DEĞİL
Kömürün yaklaşık 10-15 günde hazır hale geldiğini belirten kömür üreticisi Metin İpekten, “Diyarbakırlıyım 10 yıldır bu işi yapıyorum. Ailemle birlikte buraya geldim, bakalım nasıl olacak. Burada yaşam pek iyi değil. Bazen su sıkıntısı çekiyoruz. Biz burada önce ağaçları kesiyoruz, sonra traktörle çekiyoruz, sonra burada ocak kuruyoruz, üzerine saman atıyoruz ve topraklıyoruz. Daha sonra yakıyoruz ve yaklaşık 10-15 gün ateşte kalıyor. Ondan sonra kömür olarak çıkarıyoruz. Kömürcülere, mangalcılara satıyoruz.” dedi.
BU DURUMUN İÇİNDE OLMAYAN BİLEMEZ
İnsanların bu işi kolay zannettiğini ancak buraya geldikten sonra zorluğu gördüğünü belirten İpekten, “Çocuklarımı okutmak istiyorum ama hayat zor olduğu için bu işi tercih ettik. Şimdi hal zorlaşmış, eşim bana diyor ‘niye memlekette çalışmıyoruz, gurbet gidiyoruz zor oluyor’ diye ama biz mecburuz çünkü hayat zor. Herkes yöneten olamaz, herkes patron olamaz yoksa dünya geçinemez. Bazı insanlar işçi olur bazı insanlar patron olur. Herkes dört dörtlük iş yapamaz. Bazen insanlar çalışmaya geliyor. Onlar zannediyor ki burada kömür hazır çıkıyor, sonra çalışınca çok zor biz böyle bilmiyorduk diyorlar. Çok zor iştir insan içine düşmediği sürece çok kolay sanıyorlar insanlara kolay geliyor.”
ÇOCUKLARIMIN OKUMASINI İSTİYORUM
Yaptıkları işin zorluğu nedeniyle kendi çocuklarının bu işi yapmasını istemediğini belirten bir başka kömür üreticisi Halim Dinç, “Mangal kömürü yapıyoruz. Günlük kesim yapıyoruz sonra çatıyoruz ve samanlıyoruz. Daha sonra ateşe veriyoruz. 10 gün ateşte kalıyor, geceleri nöbet tutuyoruz. Bu aşamalar 2-3 ay sürüyor. Burada kesim yaptığımız sahaları ihaleyle alıyoruz. Burada şartlar zor, 4’üncü aydan 11’inci aya kadar buradayız. Üretimi hane hane, ayrı yapıyoruz. Her bir hane yaklaşık 15-20 ton kömür çıkartıyor. Kömürleri Antalya, Ankara, İstanbul gibi yerlere gönderiyoruz. Belirli bir yerimiz yok, neresi isterse oraya gönderiyoruz. Çok zor bir iş kimse bu zorluğu bilmiyor, bilen zaten nasıl bir zorlukla çıkardığımızı biliyor. Mardin’den ailemle birlikte geldim, ailemle burada beraber olmak çok zor. Çocuklarımın bu mesleği yapmasını istemiyorum çünkü çok zor bir iş çocuklarımın okumasını istiyorum.” dedi.
HALKIMIZ İTHAL KÖMÜR ALMASIN
Mardin’den Kırıkkale’ye gelen ve yaklaşık 15 yıldır bu işle hayatını idame ettiren Abdulhamit Dinç, “10-15 yıldır bu mesleğin içerisindeyim. Bu iş dünyanın en zor işlerinden bir tanesi. 6 ay buradayız, sosyal hayat yok, şartlar zor. Dolap yok, çadırlarda kalıyoruz. Her türlü hayvanla karşılaşıyoruz. Artık bu iş bizim için masraflı oldu. Bizim işimiz benzinle mazotla olduğu için nakliye olsun, kesim olsun. Gece gündüz çalışıyoruz, özellikle ocakları ateşe verdiğimiz zaman 1 ay boyunca başında durmak zorundayız, yoksa tüm emeğimiz boşa gider. Ürettiğimiz mangal kömürünün sağlığa hiçbir zararı yoktur. Biz 10 liraya satıyoruz, tüccar 20’ye satıyor, markete ulaşana kadar 30 oluyor. Sonra biz etkileniyoruz. Vatandaş kömür alıp pikniğe gidemiyor. Çok fazla ithal ürün geliyor. İthal geldiği zaman biz bu ürünleri değerlendiremiyoruz. İthal almasınlar ürettiğimiz malları alsınlar, kendi vatandaşlarının ürettiklerini alsınlar.” dedi.
PERİŞANLIK ÇEKİYORUZ, BURADA BİZİM HAYATIMIZ YOK
Burada bir hayatlarının olmadığını soğuk su bile içemediklerini belirten üretici Abdulhamit Dinç’in eşi Hülya Dinç, “Burada bir hayat yok. Bizim burada çocuklarımız perişan oluyor. Benim çocuğum geçen yıl 2 ay okuluna gidemedi. Okula gidemiyor, zorlanıyor, okuyamıyor. Bizim de bir hayatımız olsaydı çocuklarımız okurdu. Herkes karne sevinci yaşarken benim çocuğum karnesini alamadı. Ekmek peşindeyiz, yemek peşindeyiz. Herkes denize gidiyor, soğuk su içiyor, kola içiyor, dondurma yiyor; bizim çocuklarımız yiyemiyor, içemiyor. Yani burada bir hayat yok. Buradaki köylüler bize soğuk su getiriyorlar. Arabalar geçiyor ‘bunlar çingene midir’ diyor. Kendimizden utanıyoruz. Şimdi burası iyi, bir dağa git. Böcekler yazın çocuklarımızı hep ısırıyordu. Biz yazın ortasında kalın kıyafet giyiyorduk, terden mahvoluyorduk. Akşama kadar yemek yapıyorum. Bizim hayatımız yok, her şey çok zor.”
Haber: Burak Çalışkan