Günümüzde insanlar ruhsal anlamda her zaman kendilerine tutunacak bir dal, sevecekleri bir kalp, yol arkadaşlığı yapacak bir yoldaş, sırlarını paylaşacakları bir sırdaş ararlar.
Bağlanacakları ya da gönül verecekleri kişi, genelde dini yaşadığına inanılan, toplum tarafından kabul gördüğü düşünülen insanlar arasından seçilir. Bu düşünce ve anlayış tarzı elbette doğrudur. Bende öyle yaptım.
Alim olduğuna inandığım ve canımla malımla teslim olduğum biriydi bu zaat. Bana Mülkün sahibi olan Allah’ı ve onun Habibi edibi olan Hz Muhammed (S.A.V) Efendimizi sevdirmişti. Benim için her zaman her sözü doğru muydu peki.
Bir insanın her sözünün doğru olabilmesi için Peygamber olması gerekir, çünkü ismet sıfatı dediğimiz sıfat (Günahdan Münezzeh) sadece Peygamberlere Allah tarafından verilmiş bir sıfat değil miydi? Alim olduğuna inandığımız bir insanın her sözünü doğru kabul etmemiz bizim dinden çıkmamıza sebep olmaz mı? Konuşulan konular yada verilen emirlerin dini anlamda doğruluğu sorgulanarak itaat edilmesi gerektiği Alimler tarafından da kabullenilmiş bir edep kuralı değilmidir?
Alim olduğuna inandığım büyük veli Abdullah Çetin FARUKİ’de öyle nasihat etmişti bizlere, ‘Sözlerimiz ve hayat nizamımız dinin dışında ise bizim katlimiz vaciptir oğullarım’ ‘demişti biz talebelerine.
Şimdi bakıyorum da o kadar çok katledilecek insan var ki. Heva ve hevesleri ile hareket edenler, yakınlarına çıkar sağlayanlar, kendilerini peygamber halifesi ilan edip Peygamber Efendimiz gibi kural koyanlar, aldıkları emanetlere ihanet edenler, şehvetinin peşinde koşanlar, ahiret anlatırken dünyaya teslim olup ahiteri unutanlar, efendim diyerek gözyaşı döküp kendini efendi ilan edenler.