Hakiki gönül erleri maldan, paradan, evlat sevgisinden, makamın ve mevkiinin vermiş olduğu güçten dünyanın geçici sarhoşluğundan kadından sakınan, halk içinde olsa da Hak’tan gafil olmayan, yaşam tarzını bunun üzerine inşa eden insanlardır.
Efendim Abdullah FARUKİ bir sohbetinde evlatlarım ”her sağlam olana bir dert, her gence bir ihtiyarlık ve her ihtiyarlayan insana bir ölüm gelecektir. Yarın ruh bedenden ayrılacak, insan malından, evladından, sahip olduğu ihtişamlı yaşantısından ve makam mevkiinden ayrılacak, kefene sarılıp mezara konacaktır.
Dünya üç gün gibidir, geçen gün geçmiştir artık geri döndüremezsiniz, ikincisi içinde bulunduğun gündür ki bu günü ganimet bil, üçüncüsü gelecek olan gün ki sen ona ulaşır mısın belli değildir. Rabbini bilen onu sever, dünyayı bilen ondan yüz çevirir, mümin gafil olmaz boş işlerle uğraşmaz, düşündüğü vakit hüzünlenir. Allah bir kulunu sevip hayır dilediyse onu mal, aile, dünyanın geçici güzellikleri ve kadın ile oyalamaz.
Şunu unutmamalı ki İslamiyet’in içinde zerre kadar kötülük yoktur, İslamiyet’in dışında da zerre kadar hayır yoktur. Vefayı bilmek kadar büyük bir zenginlik vefasızlık kadar büyük bir kötülük yoktur”.
Bu nasihatler ne kadar da güzel nasihatler olup toplum huzur ve refahını sağlayan, insanları bir birleri ile yakınlaştıran gönülleri bir birine ısıtan ayrıştırmayan anlayışlar olup bunların aksi, yalan ve hile ile dolu olduğunun açıkça ispatı değil midir?
İnsanları kutuplaştıran, gönüllerin yok olması için fetvalar veren, kalpleri kıran, yalan yere fetvalar ile haramı ve helali bir birine karıştıran insanlardan uzak durmak yüce dinimiz İslam’ın temel kayide ve kuralıdır.