11 YIL SONRA İLK RÖPORTAJ
Erdem, Gazetekale Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Gökdemir’in sorularını cevapladı. Erdem’in siyasi hayatından emeklilik hayatına, Türkiye’nin ekonomik gündeminden bugünkü siyasi çalışmalarına kadar birçok konuyu konuştuk. İşte Erdem ile yapılan o özel röportaj:
Şuan aktif siyasette değilsiniz ve uzun yıllar kariyerinizde çok ciddi çalışmalar var. Bu yoğunluktan sonra bugünkü hayatınız nasıl yorumlarsınız?
Ben sadece milletvekilliği değil, uzun süre bürokraside çalıştım. Devlet planlama teşkilatında başlayan görevim daire başkanlığı, Özal ile başdanışmanlık görevleri. Bir takım kurumlar kurdum ve sonra ANAP'ta siyaset yaptım ve 2002 yılında AK Parti'nin Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın daveti üzerine 2002'den 2011'e kadar iki dönem milletvekilliği görevinde bulundum. 2011 yılında da ayrıldım tabi ayrıldıktan sonra ülke meselelerini yakından takip ediyorum. Her ne kadar herhangi bir basın ile alakam olmasa da fikirlerimi çeşitli şekilde paylaşıyoruz.
Kırıkkale ile ilgili düşünceleriniz nelerdir? Sizce Kırıkkale ritüelinde yanlış giden bir şeyler var mı?
Kırıkkale'yi takip ediyorum çünkü ben 1950'den itibaren okulumun bir bölümünü Kırıkkale'de bir bölümünü Keskin'de tamamladım. Kırıkkale'nin gelişmesi, kalkınması, halkımıza Kırıkkaleli hemşerilerimize iş ve aş üretmesi önemli. Çünkü Türkiye'nin en önemli problemi iş. İstihdam imkanı olmayan başka yerlerdeki vatandaşlarımız başka illere göçüyor. Kırıkkale sanayinin en eski illerinden birisi. MKE'nin kurulmasıyla birlikte Kırıkkale ülkenin her yanından göç alan bir il konumuna geldi.
MKE’nin geçtiğimiz yıl statüsü değiştirilerek anonim şirketi olarak hizmet vermesi hakkında neler düşünüyorsunuz?
1970'lerden itibaren bütün dünya neredeyse değişti. Rekabet satılabilir mal üretmek ihracatı artırmak çok önemli konular oldu. Ben Milletvekiliyken MKE'nin AŞ olması gündeme gelmişti. Bir maddeye itiraz ettim. MKE kar da zarar da etse bütün durumu hazineden ödenir. Bunu dediğiniz zaman MKE rehavete girer ve devlet burada kar amacı gütmez.
İki dönem milletvekilliği yaptığınız AK Parti’den neden ayrıldınız? Genel olarak kırıldığınız, küstüğünüz birileri var mı?
AK Parti yüzde 50'ye yakın oy aldı ve çok güç kazandı. Bu güç iyi mi kötü mü oldu tartışılabilir. 2008 yılında AK Parti bu kadar yüksek oy almasa demiştim. Bunu bilinçli olarak söyledim. Çünkü partiler arası denge bozulursa ciddi güç bir takım yanlışları beraberinde getirebilir. Ben bugün söylediğimi AK Parti'de görevde iken de söyledim ve bana tolerans gösterdiler. Milletvekilleri halkın seçtiğinden ziyade parti başkanlarının seçtiği kişiler haline geldi. Gönül ya da şahsi kırgınlığım olmadı.
Siyasete dönmeyi düşünüyor musunuz? Bugün teklif gelse kabul eder misiniz?
2011 yılından itibaren teklif geldi. Hatta bir yeni partilerden birisi hem kuruculuğa hem de milletvekilliğine davet etti sıcak bakmadım. Çünkü faydalı olabileceğim bir ortamda görev yapmaya alışkınlığım var. Çok etkili olamayacağım bir siyasi ortamda bulunmayı lüzumsuz gördüm. Bugünkü ortam siyaset yapmaya çok daha elverişli değil.
Açılım sürecini eleştirmiş ve ayrıştırmaya yol açtığını ifade etmiştiniz. Söylemlerinizle bugün haklı çıktığınızı düşünüyor musunuz?
2008 yılındaki bir demeç vermiştim. Başbakan Erdoğan beni aradı ve açılıma karşı mısın diye. Bende kendisine Güneydoğu ile ilgili kapsamlı programa ihtiyaç olduğunu ancak bu durum çözülürse Türkiye hem içerde hem dışarda rahatlar dedim. Açılım sürecinin felsefi anlayışı yanlıştı. Açılımın felsefesinin sonradan yanlış olduğu anlaşıldı. 2011'den sonra Başbakan Davutoğlu döneminde açılım süreci duvara çarptı ve bitti. Tüneller açıldı, hendekler açıldı ve o tünellerdeki insanları temizlemek için 700'e yakın şehit verdik. Bu coğrafya bizim. Açılımın faturası ağır oldu. HDP, PKK’dan korkuyor. Oradan bir kurtulması lazım TBMM’de HDP’nin başkan vekillerinden birini gördüm Türkiye’nin partisi olun dedim. PKK’yı bırakın Türkiye’nin partisi olun iktidara dahi gelirsiniz dedim. Bu programla halkın karşısına çıkarsanız mesele bu. Onun için açılım maalesef başarısızlıkla sonuçlandı. Bana kızanlar oldu ama durum ortada.
AK Parti’nin ilk kuruluş felsefesiyle şuan ki felsefesi bir mi birbirinden ayrışıyor mu?
Bir değil, kuruluş felsefesi ileri demokrasiydi. Türkiye’nin demokrasi standartlarının yükseltilmesi insan haklarının kadın haklarının bütün hakların eşit hale getirilmesi eşit bir vatandaşlık ideali vardı. AK Parti’nin kuruluşunda liyakatli bir milletvekili bürokrasiler vardı hiç biri kalmadı ben bunu söylemek zorundayım. Başlangıçtaki doğru ilkelerden sapıldı. İslamcılık ağır basmaya başladı. Müslümanlık bir siyasi rejim değildir. İslamiyet bir devlet sistemi değildir.
Hatıralarla devlette 45 yıl kitabını yazdınız. Size göre bu 45 yılın en can alıcı dönüm noktası neresi?
Devletin nasıl çalıştığını devlet mekanizmasının nasıl çalıştığını liyakatin nasıl önemli olduğunu anlatmaya çalıştım. 1965’te Süleyman Demirel iktidar oldu. 1966’da Turgut Özal planlama müsteşarı. Naim Talu merkez bankası başkanı. Kemal Cantürk Hazine Müsteşarı Genel Sekreteri oldu. Özal sonrasında başbakan yardımcısı ve başbakan ve Cumhurbaşkanı oldu. Naim Talu bakan ve başbakan oldu. Kemal Cantürk bakan oldu. Liyakat budur. Devletin üst kademesi öyle herkesin yapacağı bir görev olmamalı. Devlette tecrübe kazanmış o görevi hak eden kişilerin olması lazım.
Kırıkkale’de seçim dönemlerinde bölgecilik algısı var bu doğru mu?
Bu lüzumsuz bir algı. Kesin yanlış Türkiye’de ayrımcılık nasıl yanlışsa Kırıkkale’de de hepimiz aynı dilin insanlarıyız. Benim görev yaptığım dönemde de bu konuşuldu hatta bir zamanlar üç milletvekillinin hepsi aynı dönem Keskinli idi. Dengeleri gözetmek lazım fakat ben şahsen bir ayrımcılık aklımın ucundan geçmedi.
Haber Editörü: Ahmet Gökdemir