Keşke
Keşke bu yazıyı yazmaya gerek kalmasaydı.
Keşke hep iyilik güzellikten bahsetseydik.
Keşke barut, ateşli silahlarda hiç kullanılmasaydı.
Dünyamız, özellikle de bizim coğrafyamız ve ülkemiz…
Kan dondurucu olaylara sahne oluyor, bir olayın ne olduğunu anlamadan daha büyük, başka bir olay yaşanıyor.
Zalimler öldürmek, mazlumlar ölmek için yarışıyor.
Keşke elimizden bir şey gelse ama gelmiyor. Ya da elimizden bir şey gelmiyor diye kendimizi rahatlatıyoruz.
Vicdanımızın sızısını, biraz dua ederek, biraz küfür ederek biraz da elimizden bir şey gelmiyor diyerek dindirmeye çalışıyoruz.
Keşke Beşiktaş’ta ben de ölseydim, keşke Halep’te ben de katledilseydim demiyoruz.
Bize dokunmayan yılana ne kadar kin beslesek de saygı duyuyoruz.
Keşke yılanın başını küçükken ezseydik.
Keşke yılandan dost olmayacağını bilseydik.
Bilemedik, bilmemekte ısrar ettik.
Hem Beşiktaş’ın hem Halep’in ve dahi geri planındaki tüm olayların baş müsebbibi olan yılanı ezeli ve ebedi dost edindik.
İster reel politik deyin ister süper güç, keşke dost edinmeseydik.
Keşke zalim İsrail ile anlaşacağımıza zalim Esad’la anlaşsaydık.
Keşke Amerika’nın dostluğuna güvendiğimiz kadar İran’ın dostluğuna da güvenseydik.
Bunlarla anlaşınca çocuklar öldü belki o zaman çocukların ölmesini engelleyebilirdik.
Keşke Suriyeli çocuklarla Kırıkkale’nin sokaklarında değil de Halep’in sokaklarında tanışsaydık.
Keşke İsa Nazlım, Özgür Mutlu da tezkerelerini alabilseydi.
Keşke bu kadar çok “keşke” biriktirmeseydik.
Umutsuz değilim, bu millet; hem kendisini, hem ümmeti hem de tüm insanlığı “keşke”lerden kurtaracak bir inkılaba imza atacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.