Sakarya’dan Büyük Taarruza Kırıkkale

Sakarya’dan Büyük Taarruza Kırıkkale
 Haber Merkezi
Kırıkkale, temelleri 1920’lerde atılan Askerî fabrikalarla birlikte teşekkül etmeye başlamış bir şehir. 1921-1922’de Kırıkkale diye bir şehir henüz yok ama Kırıkkale insanı bu yörede yaşıyor.

ÇETİN BİR MÜCADELE DEVAM EDİYOR

Ankara Vilayetine bağlı bir kazanın adı Keskin, Keskin’e bağlı köyün adı Yahşihan. İstiklâl Harbi’nde işgale uğramayan çok az yerlerden birisi Kırıkkale ve çevresi. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgaliyle başlayan Yunan zulmü had safhaya çıkmış. 1921 Eylül’ünde ölüm kalım savaşı Sakarya’da devam ediyor. Sakarya, Türk milletinin adeta son kalesi. Yunan ve arkasındaki emperyalist güçler var güçleriyle Türk ordusunun üzerine yükleniyorlar. Millet birlik ve beraberlik halinde var gücüyle karşı koyuyor. Netice itibariyle çetin bir mücadele devam ediyor. Türk milletinin bütün fertleri her şeyleriyle bu kanlı mücadelenin kazanılması için elindeki avucundakini ordusuna veriyor. Para ise para, silah ise silah, elbise ise elbise, çorap, fanila, işlik hülasa elinde ne varsa imkanları ölçüsünde hatta imkanlarını sonuna kadar zorlayarak mücadeleye destek veriyor.

11.jpg

İSTİKLÂL SAVAŞI’NDA KESKİN

Keskin, Sakarya harp alanına çok yakın. Millî Müdafaa Vekâletinin isteğiyle Keskin’de kurulan fişek atölyesinde gece gündüz mermi üretiyor. Kadın, erkek, çocuk elinden ne iş geliyorsa, neyi beceriyorsa var gücüyle, canla başla üretiyor. Günde ilkel imkânlarla da olsa 60 bin civarında ürettikleri cephaneyi cepheye ulaştırmak için çalışıyor. Üretilen askerî malzeme kadın, erkek, çocuk herkes seferber olmuş, cepheye gönderilmek üzere Yahşihan’a ulaştırılıyor.

foto2.jpg

İSTİKLÂL SAVAŞI’NDA YAHŞİHAN

Yahşihan, Kızılırmak kenarında bir köy. Ankara’ya o günkü şartlarda en kolay ve hızlı nakliye Yahşihan’dan yapılabiliyor. Zira Şark’a doğru giden tren yolu burada sona eriyor. Daha ötesi yok. Buradan Ankara’ya üç vagonlu bir dekovil lokomotifi çalışıyor. Başta Keskin’de üretilen mühimmat olmak üzere Sovyet Rusya’dan Trabzon, Samsun limanlarına gelen silah, cephane ve diğer lojistik malzemesi kara yoluyla Yahşihan’a getiriliyor. Sadece buralardan mı? Ebette hayır. Erzurum’dan, Sivas’tan, Diyarbakır’dan Maraş’tan hülasa Karadeniz’den, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelen askerî malzeme Yahşihan’da toplanıyor. Her türlü malzeme sandıklarla, çuvallarla dağlar gibi tren istasyonunun çevresinde yığılmış durumda. Buradan dekovil hattından işleyen üç vagonlu ihtiyar lokomotif durmadan yükünü Ankara’ya taşıyor. Ankara’dan tren başta olmak üzere diğer vasıtalarla harp meydanına naklediliyor. İstiklal harbi sırasında İstanbul ve Anadolu’dan Batı Cephesine gönderilen toplam silah, cephane, erzak ve donatım malzemesinin %41,47’si Kırıkkale/Yahşihan üzerinden gönderilmiştir. İzmit-Ankara üzerinden %30,58, İnebolu-Ankara hattından ise %27,92’si gönderilmiştir. Bu yüzdeler incelendiğinde Kırıkkale/Yahşihan hattı açık arayla öndedir. Savaş olanca hızıyla devam ediyor. Bekleyecek zaman yok. Türk ordusunun karşısındakilerin her türlü desteği emperyalistler tarafından karşılanıyor. Her bakımdan Türk Ordusuna karşı faik bir üstünlüğü var. Ama göz ardı ettikleri Türk milletinin vatan için her şeyi göze alabileceği, her türlü fedakârlığı yapabileceği. İşte bu onlarda olmayan güç. Harp için cephe gerisinde çalışan kadınları, çocukları, ihtiyarları unutmuşlar. Bu fedakârlığın birçok örneği elbette var.

foto3.jpg

VATANSEVER, FEDAKÂR KIRIKKALELİ BİR KADIN

İstiklâl Harbi sırasında Yahşihan’dan trene yüklenerek Ankara’ya ve oradan da cepheye gönderilen silah, cephane ve diğer malzemelerin nakli konusunda bölge insanı kadın erkek çalışmakta, çaba sarf etmektedir. Bu nakiller sırasında meydana gelen bir olay, bölge insanının fedakârlığının üst seviyede bir göstergesidir. Sakarya Muharebelerinde yaralanan Teğmen Hulusi (Atak) Efendi tedavi olmak üzere Keskin Askerî Hastanesine gönderilmiştir. 23 Ağustos 1921’de yaralanan Teğmen Hulusi Ankara’dan Yahşihan’a giden trene bindirilerek Keskin Askerî Hastanesine sevk edilmiştir. Yahşihan’a kadar trenle gelen Teğmen Hulusi buradan öteye kağnı üzerinde yoluna devam edecektir. Hulusi Efendi’nin anlattığına göre yanlarından geçen kağnı kollarını (kağnılar grubunu-kağnıları) çoğunlukla kadınlar idare etmektedir. Teğmen Hulusi bu yolculuk sırasında rastladığı bir hadiseyi şöyle naklediyor: “23 Ağustos 1921’de Sakarya Muharebesi’nde yaralandım. Beni geriye, Keskin Hastanesi’ne gönderiyorlardı. O zaman, Ankara’dan Yahşihan’a kadar uzanan bir dekovil hattı, ikmal ve tahliye için geceli gündüzlü çalışıyordu. Beni de Yahşihan istikametine giden birçok yaralılarla beraber dekovile bindirdiler. Yahşihan’dan öteye kağnı ile seyahat etmeye başladık. Arabalı seyahatimizin ilk günü saat 19.00 sularında güzel, ağaçlık ve subaşında bir yerde konakladık. Etrafımızdan vızır vızır geçen kol ve katarların birinden hafif bir çığlık duyuldu. Bunu müteakip bir duraklama ve telaş eseri görüldü. Bir müddet sonra güzel bir müjdeyle karşılaştık. Cephane kollarında bulunan hamile bir kadın bir erkek evladı doğurmuştu. Bu kadını hastaneye yatırmak üzere geriye çevirmek istediler. Fakat yorgunluk ve çektiği ıstıraplarla benzi solmuş olan hasta kadın: Cephedeki silahlar dedi, cephane bekliyor, oraya cephane yetiştirmeliyim, geri dönemem! Bu asil kadının bu şahane jesti karşısında biz yaralıların bile yüzümüzün kızardığını hissettik.”

foto4.jpg

BABASI HARBE GİTMİŞ, TORUNUNU İHTİYAR KOMŞUSUNA EMANET EDİP TEKRAR KAĞNISININ BAŞINA KOŞAN “DİŞİ ASLAN”

Fedakârlığından bahsettiğimiz kadın gibi daha niceleri bulunmaktadır. Mehmet Şeref Bey’in 19 Mart 1338/1922’de “İleri” gazetesinde (numara 1483) yayımladığı Büyük Millet Meclisi Arkasında Türk Köylüsü-Yahşihan’da Canlı Bir Faaliyet-” isimli makalesinde şunları naklediyor:

“İşte, bir Türk köylü kadını kağnısındaki eşyayı yere yığarak bu çuvalları taşıyor. Sağdaki müthiş yığın beyaz ve eleklerden geçmiş ekmeklik un ile doludur. Berikilerde ise Anadolu’nun güzel, Kayseri’nin nefis ve muattar pastırmaları, kuru fasulye pek mebzul ve Malta patateslerine lezzet itibariyle teveffuk eden patates ve kuvve-i gıdaiyesi yüksek olan mercimek... Beride sırasıyla dizilmiş tenekelerde kavurma doludur. Ortadaki çuvallar ise Keskin’in, Kırşehir’in, Nevşehir’in, Ürgüp’ün âlâ kuru üzümlerini, kayısı zerdali kurularını ihtiva ediyor. Millet cengine, Türk devesiyle, kağnısıyla, hiç dinlenmeyerek bütün bu aziz Türkiye’nin feyyaz topraklarında yetişen nefis me’külatı (yiyecekler) taşıyor, taşıyor, taşıyor. Sonra… Bu kadın, bu Türk anası, yere indirdiği eşyayı dekovile yükleterek hiç dinlenmeden geriye koşuyor. Üç gün sonra, yalnız bir gün için evinde, babası cenge gitmiş torunun bir hafta, on beş günlük ihtiyacını hazırlayarak, yavruları daha ihtiyar komşusuna emanet eyledikten sonra şimdi bu dişi aslan Kızılırmak’ın ötesine geçmiş… Ta cephenin ortasında, fakat bu defa cihan tarihiyle başlayan Türk Tarihini dirilmiş, yükselmiş olarak görüyorsunuz. Çünkü işte düşman saflarında gedikler açan topçunun arkasında o hiç kılını oynatmayan, gözünü kırpmayan Türk kadını, bindiği kağnının içinde kudretli mermiler dolu cephane sandıklarını taşırken biraz daha fazla yardım etmiş olmak için de arabasının üzerinde yeri kalmayan bir sandığı da sırtına sararak top mevziinin yanına bırakıyor. İşte Anadolu’daki harbin bütün manası buradadır!”

foto5.jpg

FEDAKÂR KIRIKKALELİ KADINLAR KAFİLESİ

Bizzat şahit olduğum vakalardan birini nakledeyim: Sakarya Melhame-i Kübra’sında (büyük savaş) bu Yahşihan’da ilahi Türk köylüsüyle birlikte çalışıyordum. Kudurmuş düşmanın son meyus hücumlarını katı yürekli, tunç simalı Türk köylüsü dehşetle kırarken bir gece yatsı vakti Hasandede köyünün ilerisinde Kızılırmak’la yalçın kaya arasında yüz metrelik, gayet dar ve tehlikeli yolda gayet kudretli cebel mermileri yüklü otomobiller saplanmış kalmıştı. Yol tıkanmıştı. Geçmek ihtimali yoktu. Köye koştum... Vakayı başıma üşüşen ninelere, dedelere, gelinlere, kızlara anlattım. Ay ışığında demirleri arkasında parlayan, ellerindeki çapa, kürek ve kazmalarla yola çıkan bir taburla beraber otomobillerin saplandığı noktaya geldim. Bu suretle yarım saat sonra otomobiller kurtarılmış ve münakale başlamış olduğundan ben de Yahşihan’a inmiştim. Cephaneyi yerine yerleştirdikten sonra tekrar hayvanlar Maden’e (Keskin) dönerken ne gördüm biliyor musunuz? Allah’ım! Bu büyük milletin hakkına tecavüz eden mutlaka yıldırım süratiyle yerin dibine geçer.

okul.jpg

TÜRK DEVLETİ EBEDİYEN VAR OLSUN

Yol, o dar yol sabaha kadar tesviye edilmiş ve Kızılırmak’ın oynak cilveleriyle bozulan yan tarafı da mükemmel granit taş yığınlarıyla döşenmişti. İşte bu kadınlardan mürekkep kafileye bunu ben söylemedim. Cahil (!) Türk köylüsünün öyle ezeli ve fıtri bir irfanı vardır ki onun yaptığı işlerin önünde zaten ben daima küçüklüğümü hissederek o yorgun ayağında sürüklediği çarığın ipini hürmet ve halavetle öpmek iştiyakıyla kavrulurum.” Sakarya’dan 30 Ağustos Zaferine giden yolda Kırıkkale insanının yapmış olduğu hizmet ve fedakârlıklardan sunduğumuz birkaç örnek bile bölge insanının vatan müdafaası söz konusu olduğunda neler yapabileceğinin göstergesidir. Vatanın müdafaası yolunda şehit olanlara ve her türlü hizmet edenlere selam olsun. Ruhları şad olsun. Türk devleti ebediyen var olsun.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.